Sosyal medyadan aşırı sıkılanlardanım. Hele de 29 Ekim, 23 Nisan gibi milli bayram günlerinde ya da ne bileyim anneler gününde. Daha yeni karne gününü atlattık, şimdi 14 Şubat Sevgililer Günü yaklaşıyor. Bir de ulusal acı hafızamıza kazınan olaylar var. O günlerde mümkünse sosyal medya mecralarına hiç yaklaşmak istemiyorum, yanlışlıkla girersem de anında kaçıyorum. Sebep olur olmaz herkesin (yeni neslin tabiriyle) duyar kasması. Bu iş o kadar ileri seviyelere vardı ki en son Kartalkaya’daki otel yangınında bile işler çığırından çıkmıştı hatırlayın. Can kayıplarının yaşandığı mekânın hemen dibinde sosyal medyadan üzüntü emojileriyle paylaşım yapılıp, sonra kaymaya devam edilmedi mi? Oysa sorun kayak yapılmasında değildi, sorun o paylaşımlardı.
Mesela dün, benim sosyal medyaya yine tahammül edemediğim günlerden biriydi. Zira 6 Şubat deprem felaketinin ikinci yıldönümüydü ve sosyal medyacılar yine iş başındaydı. Herkes ama herkes, gerçek mağdurlar, gerçek yardımseverler ve gerçekte bunların hiçbiri olmayanlar oradaydı. Yapacak bir şey yok, takip etmeme özgürlüğümüzü kullanıp yolumuza devam ediyoruz. Ama giderek büyüyen önemli bir sıkıntımız var; samimiyetsizlik. Bu samimiyetsizlik meselesi, sosyal medyanın yetişen nesiller üzerine etkilerini inceleyenlerin epeydir üzerinde durdukları bir konu. Çok boyutu var, üzerine ciltlerce kitap yazılır, bir örnekle konuya girip hemen kapatacağım.
Samimiyetsizlik tahammülsüzlüğümün bu kadar kabarmasına sebep olan bir gözlemimi paylaşayım. Son zamanlarda gittiğim hemen hemen tüm kapalı mekânlarda sigara içiliyor. Sanırsınız Türkiye’de sigara içme yasağı kaldırılmış. Mekânın yetkilisine soruyorsunuz, benden daha çok şikâyetçi durumdan; “İçmeyin diyoruz, içiyorlar ya da kalkıp yan taraftaki mekâna geçiyorlar.” Yan taraftaki mekânda şartlar aynı yani ortam kapalı ortam ama sigara içiliyor. Bir de gece saat 10’dan sonra sigara içilmesine izin verenler var. Sanki 4207 Sayılı Kanun’da saat 22.00’dan sonra sigara içmek serbestmiş gibi. Konuyu detaylandırmama gerek yok, herkesin tanık olduğu, bildiği ve (içenler dâhil) şikâyet ettiği bir durum bu.
Asıl sorun ne biliyor musunuz; sorun sigara yasağını delen, hiçbir uyarıya kulak asmayan, yanındaki ve mekândaki diğer çoluk-çocuk, yaşlı herkesi mağdur ederek kendi keyfince sigara içenlerin, ellerinde telefon duyar kasması: Kanun yok, denetim yok, kimse işini iyi yapmıyor, kolon kesilmiş apartmanda oturanlar şikayet etmemiş, müteahhit kaçmış, sorumlular ceza almamış ve daha neler neler… Nereden mi biliyorum bazı paylaşımların tam da böyle olduğunu? Hemen söyleyeyim her özel güne, her büyük acıya katılan, herkese, her kuruma ayar veren, duyar kasan bu sigara tiryakisi sosyal medya şövalyelerinin bazılarını tanıyorum. Hatta bazı paylaşımları yaptıkları sırada dumanaltı olmuş bir vaziyette yanlarında oturuyorum. Üstelik aralarında ‘n’olur içme bana dokunuyor’ dediklerim de var. Gözünüzde canlandı değil mi bu profil, sizin de var böyle tanıdıklarınız değil mi? Yoksa depremin ilk gününden bu yana gücü yettiğince bölgenin toparlanmasına katkı sağlamaya çalışan kurumların ve 2 yıldır hâlâ ellerini depremzedelerin üzerinden çekmeyen kişilerin samimiyetinden hepimiz haberdarız. Zaten sözümüz birbirimize olan inancımızı da ayakta tutan bu ‘iyilik hareketi’ne değil.
Tek cümleyle demek istediğim, çözüm bizimle başlayacak, lütfen artık karşı tarafı suçlayınca kendimizin doğru olduğunu zannetmeyi bırakalım!
.